Yükleniyor...

Taşın ruhuna dokunan heykeltraş Malik BULUT;

“Mermer heykeller kalıcıdır, çağa tanıklık eder!”


Söyleşi: F. Ebru BOZKURT

1974 Silifke doğumlu sanatçı 2000 yılında Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü heykeltraşlık bölümünü bitirdi. 2000-2004 yılları arasında kendini geliştirmek için hiç bir üniversitede bulamayacağı olanakları tek bir kişide bulacağını düşünerek usta heykeltraş Mehmet AKSOY'un atölyesinde onunla birlikte çalıştı.

2013 T.C.Dışişleri Bakanlığı Üstün Hizmet Madalyası, 2012 Toplumsal Eğitim ve Gelişim Derneği Ödülü, 2009 Ege-Art Heykel Çalıştayı Ödülü ve 1999 Çukurova Üniversitesi Heykel Yarışması Birincilik Ödüllerine sahip olan sanatçının eserleri bugüne dek New York, Chicago, Bakü, Sofya, Köstence, Beyrut, Londra gibi belli başlı sanat fuarlarında yer aldı. 20 kişisel sergisi 2000 civarında eseri bulunan Malik Bulut'u en çok heyecanlandıran ve onur duyduğu sergi projesi ise T.C. Dışişleri Bakanlığında açtığı sergi olmuş.

Bir heykel fikrinin zihninizde oluşmasından nihai eser haline ulaşana dek geçirdiği süreci bizlerle paylaşır mısınız?

Benim heykellerimin serüveni taş ocaklarında başlar. Kafamda tasarlamış olduğum heykelin taşını arar seçerim, macera burada başlar. Taşları yükleme, indirme, taşıma hepsi hayati riskler içerir. Taşlar atölyeme indiğinde riskler daha da artar. Elimdeki yekpare blokta gizlenmiş forma ulaşmak için taşı inceltirim, hafifletirim, kırılganlığını artırmış olurum. Bu aşamada, taşı her çevirdiğimde, riskleri önlemek üzere yeni yöntemler düşünmem, geliştirmem gerekir. Heykel son haline ulaştığında riskler iyice artar çünkü bitmiş bir eseri konacağı yere götürmek en büyük risktir. Serüven taşın gittiği yerde sona erer ben de rahatlarım.

Pek çok farklı malzeme ile çalışabilecekken tercihiniz neden doğal taş oldu? Özellikle tercih ettiğiniz taşlar var mı?

Her malzemenin bir karakteri, huyu suyu, kısaca bir dili vardır. Doğal taş da benim kişiliğime karakterime en uyumlu malzeme diye düşünüyorum. Mermer ağır, sert ama bir o kadar da kırılgan dolayısıyla dönüşü olmayan, yaşayan, canlı bir malzemedir.10.000 yılda oluşan bir mermerle çalışırken kendi hiçliğinizi görürsünüz, taşa saygı gösterir, ondan gelen sesleri dinlersiniz, çalışma esnasında onunla birlikte hareket etmeniz gerekir eğer o istemezse hiç bir şey olmaz. Ayrıca mermer heykeller kalıcıdır, çağa tanıklık ederler, Nemrut dağına bakın Göbeklitepe’ye bakın orada kültürü görürsünüz. Mermer heykel doğaya aykırı değil onun bir parçasıdır.

Taş tercihime gelince de sanat hayatım boyunca pek çok farklı taşla çalıştım; diabaz, granit, Limra, traverten, hepsinin oluşumu, enerjisi verdiği tepki farklı. En çok kullandığım taşlar ise beyaz mermer ve volkanik serpantin, yani siyah ve beyazdır. Beyaz mermer sesi ve ışığı yansıtır siyah serpantin ise ışığı yutar ve içinde kaybeder. Bütün mesele ışık yolu ile taşın üzerinde bir müzik yaratmaktır.

Esin kaynaklarınız nelerdir? Bir heykeltraş olarak sanat yaklaşımınızı ve sizi etkileyen heykeltraşlar var mıdır?

Hayatın bütün olumsuzlukları, tarih, mitoloji, insana dair hikâyeler, elbette doğaya duyduğum sonsuz aşk ve güzel olan her şeyden beslenirim. Geleneksel yöntemler kullanarak taşa çağdaş yorumlar yüklüyorum. Üniversiteden sonra 4 yıl Mehmet AKSOY'un atölyesinde onunla birlikte çalıştım, ekol dendiğinde bunu düşünürüm. Öte yandan bir ekolden mezun olduğunuzda artık kendi ekolünüzü yaratmak zorundasınızdır. Bu da o güne dek yapılanlara yenileri, yapılmamışları katmak demektir.

Henry Moore’un doğadaki taşları alıp kullanma biçimine hayranım. Taşlara boşluklar açarak kütleye nefes aldırdığını söyler. Brancusi’nin Rodin’e “büyük ağaçların gölgesinde ot bitmez” diyerek onunla çalışmayı reddetmesi, bu gerçek sanatçı duruşu, benim için önemlidir.

Eserlerinizde teknolojiden ne ölçüde faydalanıyorsunuz, büyük ebatlı heykellerle çalıştığınızı biliyoruz kariyeriniz boyunca bu konudaki tercihlerinizde bir değişiklik oldu mu?

Çekiç, murç, tarak, mucarta gibi temel aletleri kullanmadan taş heykel yapılamaz. Günümüzde zaman kavramı çok önemli. O nedenle sanatçının eserini hızlı biçimde yapabilmesi için teknolojiden faydalanması şarttır ancak bunu yaparken teknolojinin, sanatçının özgün tarzının, kişiliğinin önüne geçmemesi gerekir işte asıl mesele budur. Ben her ebatta heykelle çalışıyorum, beş santimetreden beş metreye kadar gidebiliyorum. Açık hava atölyeme kavuştuğumdan bu yana heykellerimin boyutları değişti. Heykelin boyutları tasarıma, dengeye bağlı. Fiziki koşulların sunduğu son sınırlara kadar heykel yapmaya devam edeceğim.

Heykel tarlası projenizi biraz anlatabilir misiniz?

Bugünkü atölyemi el değmemiş bir arazide kurdum, yaptığım heykelleri doğaya diktim. Çok yakıştı, çok etkilendim. Bulunduğum yeri bir açık hava müzesine dönüştürme hayallerim sürüyor. Yesemek heykel atölyesi gibi, Nemrut gibi bir yer olsun istiyorum.

Sizce heykel sanatının altın çağı hangi dönemdi? Neden?

Bence heykel sanatının altın çağındayız. Şöyle ki heykeltıraş bu çağda sayısız olanağın içine doğuyor. Ve disiplinler arası etkileşim çok güçlü. Fikri varsa, tasarım gücü varsa, istediği malzemeden istediği boyutlarda ve sayıda heykel yapabilir. Yoksa eski dönemlere bakarsak antik Mısır’da usta olmak için ustanın en iyi taklitçisi olmak gerekiyordu. Bu Afrodisias’ta da geçerliydi. Rönesans’ta kusursuz insan bedeni yapabilmekti önemli olan. Rodin “sanatçı sanatsal ereğini verdikten sonra eserini yarım bırakma hakkına sahiptir” diyerek bugünün sanatına yön verdi. O nedenle çağımızı heykelin altın çağı olarak gördüğümü söyleyebilirim.

 

Heykellerinizde sıkça rastladığımız zincir teması ile özellikle anlatmak istediğiniz konu nedir?

Ustam Mehmet Aksoy’un atölyesinde çalıştığım dönemde kendi heykellerimi düşünme, tasarlama, hayal etme zamanım boldu. Fikirlerim öyle birikti. Ustanın işlerini yaparken mermerle çok iyi bir diyalog kurdum. Zincir fikrim, bir başka anlatımla taşı kendi içinde hareket ettirme ve taşın boyunu uzatma fikrim orada gelişti. Bu fikir; taşı bu kadar iyi tanımış olmama bağlıdır. Zincir fikri benim için yekpare blokta tutsak olan taşı hareket ettirmek onu özgürleştirmektir. Bu aynı zamanda kendi sabrımı ölçtüğüm bir iş.

Kamusal alan için heykel yapmanın ilave zorlukları var mıdır?

Kamusal alana bir heykel koyacaksam öncelikle heykelin çevreyle ilişkisini düşünürüm. Güvenlik konusu da ilk düşündüğüm şey olur. Ayrıca herhangi bir doğa olayı ya da bir toplumsal hareket koşullarında insanlara olumsuz durumlar yaşatabilecek detayları gözden geçiririm. Öte yandan heykelin yaşayabileceği saldırıları da ele alarak tasarlarım.

Malzeme temini ve diğer mali konularda devlet ve özel sektör teşvikleri ne durumdadır, bu konuda bir heykeltraş olarak beklentileriniz nelerdir?

Yurt dışı fuarına ve sergilerime Kültür Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı desteğiyle gittim. Diplomatik kargodan yararlandım. Malzeme temini konusunda -25 yıllık sanat hayatımda bir ilk olarak bu yıl- Muğla’dan Alpay Mermer taş sponsorluğumu üstlendi. Malzeme konusunda sanatta gördüğüm eşsiz bir destek oldu benim için. Bu destek bende bazı fikirler uyandırdı. Mesela yüzlerce mermer fabrikası var. Her birinin farklı alanlarda kullanılan farklı taşları var. Bir o kadar da yeni mezun heykeltıraş adayı var. Her fabrika bir heykeltıraşla iş birliği yapsa ve taşlarını sanat ya da tasarım aracılığıyla değerlendirse fena mı olur?

Dünya ülkeleri ile kıyaslama yapacak olursak Türkiye'de heykel sanatının bulunduğu yeri nasıl tarif edersiniz? Sizce yeni nesil heykeltraşlar gelecek vadediyor mu?

Dünyadaki en eski heykel okulları, atölyeleri (Yesemek, Efes, Afrodisias) Anadolu’da varken bizde heykel ancak Cumhuriyetle başlar. Biz dünya kriterlerini Cumhuriyet dönemi gibi kısa bir zamanda yakaladık. Eksiğimiz olmadığı gibi besin kaynaklarımız da öteki ülkelerinkinden az değil.

Cumhuriyet dönemiyle başlayan heykel sanatı kısa zamanda çok yol aldı. Elbette ki sürdürülebilirliği genç heykeltıraşlara bağlı. Onlara verilecek her destek ülke sanatının geleceğini güvence altına alacaktır.

Xiamen Stone Fair